Kime inanalım?…

Bilimde araştırma, inceleme, gözlem vardır. Yeni bulgulara ulaşıldığında eski veriler etkinliğini kaybedebilir. Bilimde değişim olma olasılığı her zaman söz konusu olabilir. İşte biz bu değişimi bazen zamanında takip edemiyoruz, bazen de bu değişiklikler halka vaktinde ulaşamıyor. Özellikle bazen doğru beslenme konusunda yetersiz ve zamanı geçmiş verileri neden hala kullandığımızı anlamlandıramıyorum. Farklı bir çalışma okudum ve önce inanmak istemedim, fakat sonra kendi kendime sormadan edemedim nasıl yani?… Hadi bakalım…!

Senelerce bizlere yumurta yedirmediler, sonra tereyağını yasakladılar, hayvansal yağları hayatımızdan çıkarttılar, en son da tuzu kestirdiler! Yıllar önce Dr. Mehmet Öz, ülkemizde bir TV programında konuk olmuştu ve uzak durulması gereken 3 beyazı şöyle tarif etmişti: Un, şeker ve süt! Önce şaşırmış, sonra tuz yerine süt demesini heyecanına ve kırık Türkçesine yormuştum. Çünkü 3. zararlı beyazın tuz olduğundan hepimiz çok emindik. Özellikle asit detoksu üzerine çalışmalar yürüten Calvin Newstead, tuzla ilgili bilinenlerin çok yanlış olduğu savında.

Yaşamın en temel öğelerinin oksijen, su, tuz, potasyum, egzersiz ve yağlar olduğunu, hiç kimsenin bunlar olmadan yaşayamayacağını söylüyor! Bunlarda gerçeklik payı var diye düşünüyorum. Bizde ekmeğin içindeki tuz oranını çok düşürdüler ve yasakladılar. Rusya’ya gittiğimizde dikkatimi çeken şeylerden birisi, yedikleri ekmeklerin içinde aşırı derecede tuz olmasıydı. Bu olay bana ilginç gelmişti. Ayrıca fazla miktarda yağlı hayvan etleri tüketiyorlardı. Aynı tıp iki ülkede bu kadar farklı olmamalıydı. Aynı durum Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde ve Küba’da da karşıma çıkınca, sorgulamaya başladım hangimiz yanlış yapıyoruz ve sağlıksız besleniyoruz diye? O ülke insanlarının yaş ortalaması çok yüksek. Örneğin İtalya’da 80 yaşında ölene “Genç yaşta öldü!” diyorlar.

Bize yasaklananları yiyorlar, bol karbonhidrat tüketiyorlar, kahveyi ve alkolü su gibi içiyorlar, obezite yok! Dünyanın en çok sigara tüketen ülkesi İtalya! Çoğu hastane yüzü görmüyor, çünkü hasta olmuyor! Acil servislerde doluluk yok. İlaç gerekirse taneyle veriliyor. Pandemide özellikle yaşlıların ölmesinin nedeni bu tür bir bakteri veya mikropla hiç karşılaşmamış olmaları! Bizde tam tersi. Hastaneler ve acil servisler ağzına kadar dolu. Hep hastayız, avuç dolusu ilaç kullanıyoruz. Tüketilmemesi tavsiye edilen ne varsa onlara uymaya çalışıyoruz, ama yine de hasta oluyoruz!

Kim nerede yanlış yapıyor? Acaba gelişmiş ülkelerdeki gibi yeme ve içme şeklimizi onlara mı uydurmaya çalışsak? Kim yanlış, kim doğru yapıyor? Kafalar karışık! Bizdeki bilim insanları bir türlü uzlaşamadılar. Doğru, teoride tek olmasına rağmen, herkesin kendi doğrusu var maalesef. Televizyonlara her gün uzmanlar çıkıp farklı şeyler söylüyor. Daha kendi içimizde uzlaşamadık.

Genel inanışa aykırı bir bakış açısı geliştiren hemen linç ediliyor ve dışlanıyor. Olan da bize oluyor. Hangisine inanacağımızı ve uygulayacağımızı şaşırdık. Sağlıklı beslenmek, sağlıklı yaşamak hakkımız diye düşünüyorum. Ama bu keşmekeşte hasta olup ilaçlara mahkum ediliyoruz ve erken yaşta bu dünyadan göçüp gidiyoruz. Biz bunu hak etmiyoruz!

Sağlıkla kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu