Yürüyüşten maraton kürsülerine

Diyabeti koşarak dizginledi

Edirne’de bir akaryakıt istasyonunda yöneticilik yapan Özcan Bos, gazetemize özel açıklamalarda bulundu. Yaklaşık 10 yıl önce diyabet teşhisi konulan Bos, diyabet hastalığı ile mücadele etmenin yolunu koşu sporuyla uğraşarak bulduğunu ifade etti. İlk başlarda yürüyüş yaparak spora başladığını belirten Bos, yaptığı sporun temposunu artırarak koşuya başladığını ve tempoyu daha da artırarak bir maraton sporcusu haline geldiğini kaydetti.

Kentteki bir akaryakıt istasyonunda yöneticilik yapan Özcan Bos, gazetemize özel açıklamalarda bulunarak, yaklaşık 10 yıl önce diyabet hastalığına yakalandığını ve koşu sporuyla diyabet hastalığını dizginlediğini ifade etti. Diyabet hastalığının en büyük düşmanının hareket etmek olduğunu belirten Bos; “İşi, her geçen gün profesyonellik boyutuna taşıyorum. Koşuyla alakalı kendimce hedeflerim var. Bunun için de sağlığım el verdiği sürece çalışıp, çabalayıp, azmedip sağlıklı kalmaya çalışıyorum. Yaşımın genç olduğu okul yıllarımda da sporla uğraşıyordum ama sadece o okul zamanlarında veya belli zamanlarda yapıyordum, şu an olduğu gibi aktif ve sürekli spor yapmıyordum. Ailemde kronik olarak diyabet var. 10 yıl önce tipik diyabet hastalığına yakalandım. Öncesinde çok büyük bilgi sahibi değildim. Daha sonra doktorum belli tedavi yöntemleri uyguladı ama bu işin asıl anahtarının hareket, spor olduğunu doktorum da çok kez söyledi. Ben de kendimce araştırmalar yaparak, aslında diyabetin en büyük düşmanının hareket olduğunu, spor olduğunu öğrendim. Kısacası diyabetten kurtulmanın, diyabetin dozunu düşürmenin, bana göre en önemli tedavisi hareketli bir yaşam sürmek, hareketli bir yaşam tarzı edinmek” dedi.

YÜRÜYÜŞTEN MARATONA UZANAN BİR SÜREÇ

Spor yapmaya yürüyüşle başladığını belirten Bos, yürüyüşten hafif tempo koşuya ve en son maratonlara kadar uzanan süreci anlattı. Yaptığı koşu sporu sayesinde bazı diyabet ilaçlarını da kullanmayı bıraktığını belirten Bos; “Türkiye’de nüfusun bilinen yüzde 40, bilinmeyen yüzde 60 diyabetli oranı var. Özellikle çocuk yaştakilerin doğru beslenmemekten, aileden de irsi olarak gelen bir rahatsızlık. Diyabetin de kendi içinde çok çeşitleri var. Tip 1 var, tip 2 var, tip 2’nin kendi içerisinde bir sürü hastalıkları var. Ben, kendi içimde ‘bunu yenebilirim’ dedim. İlk önce yürüyüşlere başladım. Yürümek, beni artık yormamaya başladı. Daha sonrasında hafif tempolu koşulara başladım. Sonra da Şükrüpaşa Atletizm Sahası’nda kendimce spor yapmaya başladım. Orada bu işi daha profesyonel yapan arkadaşlarımla tanıştım. Onlar beni koşuya başlattı. Onlar bana bir şeyler öğrettiler, ben onlara bir şeyler öğrettim, birbirimize bir şeyler kattık ve bu işi artık profesyonel bir şekilde, normal bir sporcunun normal bir antrenmanı haline getirdik. Ben, 2 yıldan beri çok düzenli olarak bu sporu yapıyorum. Gruptaki bir arkadaşım ‘Özcan sen bu konuda iyisin, kendini de iyi geliştirdin, maratona katılmak ister misin?’ dedi. O ana kadar da ben, Edirne’deki maratona kendi çapımda amatörce katılıyordum ama amacım çok yüksek dozda spor yapıp da yüksek dereceler elde etmek aklımdan hiç geçmemişti. Sonrasında başladık ve gerçekten de özellikle son 1 yıl içerisinde, ilk olarak diyabet ile alakalı sorunumu kısmen çözmüş oldum. Doktoruma en son gittiğimde, hastalığımla alakalı çok iyi şeyler söyledi. Sporun ve koşmanın, benim vücudumu baştan aşağı değiştirdiğini söyledi ve kullanmış olduğum bazı ilaçları bile değiştirdi, kimilerini de hiç kullanmamaya başladım” şeklinde konuştu.

“İNSAN SPOR YAPTIKÇA, SANKİ BEDENİNE OLAN BORCUNU ÖDEMİŞ GİBİ HİSSEDİYOR”

Bos, katıldığı maratonlarda elde ettiği derecelerden de bahsederken, eylül ayında Keşan’da düzenlenecek olan Saros Yarı Maratonu’nda da kendi yaş grubunda derece elde etmek istediğini dile getirdi. Bos; “İstanbul’da, geçtiğimiz yıl nisan ayında yarı maratona katıldım. Maratona Edirne’den katılanlar arasında 3’üncü oldum, genelde de ilk 100 içerisine girdim, iyi bir derece elde ettim. Benim için ilk tecrübe olmasına rağmen, 16 bin kişinin koştuğu 21 bin 100 metrelik yarı maratonda ilk 100’e girdim. Geçtiğimiz yıl kasım ayında da Çanakkale’de Şevki Koru adına yapılan bir yarış organizasyonunda da kendi yaş grubumda 1’inci geldim. Bu başarılar beni daha çok motive etti. Hem kazanımlarım çok büyük hem de sağlığımı kazandım hem kendi içimde sporla alakalı özgüvenim arttı. Bu benim sosyal yaşantımı aslında etkiledi. Fazla kilolarımdan kurtuldum, fiziksel olarak da sağlıklı hale geldim. Bir de insan spor yaptıkça, kendini daha iyi hissediyor, sanki bedenine olan borcunu ödemiş gibi hissediyor. Hani ‘Her şerde bir hayır vardır’ derler ya, belki çok klişe olacak ama insan çalışır ve azmederse, gerçekten hayatta yapamayacağı hiçbir şey yok. Belki hayatta birçok kişiden, birçok alanda başarı hikayesini duyuyoruz ama insan kendi yaşamadığı sürece, bunun ne kadar kolay bir şey olduğunu bilmiyor. Bu çok zor değil gerçekten. İnsan yeter ki ‘Yapabileceğim’ desin. Sırada Keşan Belediyesi’nin düzenlediği, eylül ayında Saros Yarı Maratonu var. Hedefim önce sağlıklı bir şekilde parkuru tamamlamak, daha sonra kendi yaş grubumda dereceye girmek istiyorum. Onun için de önümüzdeki 1 buçuk aylık süre içerisinde hazırlanıp, kendimce bir başarı elde etmek istiyorum. 2 yıl içerisinde, toplamda 8 tane müsabakaya katıldım. En son Edirne Maratonu’na katıldım. Edirneli 3 sporcu olarak, İstanbul takımlarının da içerisinde bulunduğu 5 takım içerisinde 1’inci olduk. Kendi yaş grubumda 5’inci oldum. 40-45 yaş grubu, çok iddialı bir yaş grubu. Maratonların, neredeyse yüzde 40’ını bizim yaş grubu oluşturuyor. Genel klasmanda da 10 km yarışında 11’inci oldum. Geçen yıl yeni başlamıştım, işin başındaydım. Geçen yıl Edirne Maraton’da kendi yaş grubunda 20’li sıralarda yerimi almıştım. Geçen yıl, 10 kilometreyi 53 dakikada koşmuştum, bu yıl 39 dakikada koştum. Bu süre içerisinde sigara kullanmayı da bıraktım. Maalesef spor yaptıkça, sigaranın vücuda ne kadar negatif etkisi olduğunu da insan daha iyi anlıyor” ifadelerini kullandı.

“İYİ OLMAYAN YORUMLARINA MARUZ KALDIĞIM OLUYOR AMA ONLARIN NE SÖYLEDİKLERİ ÇOK ÖNEMLİ DEĞİL”

Yaptığı sporda aile desteğinin önemine değinen Bos, koşu sporunun diğer sporlara nazaran daha avantajlı olduğuna dikkat çekti. Bos; “İnsanlar ‘Neden bu kadar çok yoruyorsun kendini? Neden bu kadar yıpratıyorsun?’ dediler. Hayır, aslında yıpratmıyorum kendimi. Vücudum ‘Burada dur artık’ dediği zaman duruyorum. Büyük profesyoneller gibi olimpiyatlara katılacağım yok ama kendi çapımda, kendi yaşıma göre, kendi imkanlarımla, vücudumu dinleyerek, bu spor dalını yapmaya çalışıyorum. Ailem çok destek veriyor ama bizim toplumda yapmayan, yapanı çok eleştirir. Maalesef yapmayın kişilerin, iyi olmayan yorumlarına maruz kaldığım oluyor ama onların ne söyledikleri çok önemli değil. Onların her söylediğini yapmaya kalksak, herkes aynı şeyi yapar, herkes düz olur. Önemli olan bana göre o döngünün dışına çıkmak. Ben de o döngünün dışına çıktığımı düşünüyorum. Ailem de Edirne Maratonu’nda benimle beraber kalktılar, beni desteklemeye geldiler. Küçük kızım da şu an yüzme sporuyla uğraşıyor. Ben, o da atletizmle alakalı bir şeyler yapsın istedim ama sonuç itibariyle ilk önce sevmesi lazım. Yüzme de kendi içerisinde güzel bir spor ama koşunun şöyle bir avantajı var; yüzme için havuza gitmen gerekiyor. Havuz da belirli saatlerde açık. Sana ayrılmış süre içerisinde kalman gerekiyor. Fakat benim yaptığım sporda böyle bir engel yok, günün her saatinde istediğin yerde, istediğin zamanda, yeter ki ayağında iyi bir ayakkabı olsun, yapabileceğin bir spor gibi. Bazen saat 6 buçukta kalkıp koştuğum da oluyor, 1 saat koşup geliyorum, hiçbir engel yok” diye konuştu.

“EDİRNE MARATONU’NUN HAK ETTİĞİ DÜZEYE ULAŞAMADIĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Bos, geçtiğimiz günlerde katılım sağladığı 8’inci Edirne Maratonu’nu da değerlendirerek, organizasyonun birtakım eksikliklerinden de bahsetti. Bos; “Edirne Maratonu’nu daha önce gittiğim maratonlarla kıyasladığımda, birtakım eksiklikleri var. Edirne Maratonu’nu düzenleyen Önder Akdağ, sevdiğimiz bir abimiz, o da bu eksikliklerin farkında. Ancak her geçen yıl inşallah, bu eksiklikleri tamamlayarak Edirne’de olması gerektiği gibi bir organizasyon yapılacağını düşünüyorum. En son maratona 900 küsür sporcu kayıt yaptırmıştı. Fakat katılım, benim gördüğüm kadarıyla 500’ün üzerine çıkmadı, bu 400 kişi niye gelmedi? Gerçi bir kez ertelendi, belki havanın sıcak olmasından kaynaklı katılım az olmuş olabilir. Benim nazarımda Edirne Maratonu’nun, bir takım maddi imkansızlıklardan kaynaklı, sponsorların katılımı olmamasından dolayı hak ettiği düzeye ulaşamadığını düşünüyorum. Edirne Maratonu’nun hak ettiği düzeye ulaşması için bir sporcu olarak, standartlar dahilinde bir maraton yapılması gerekiyor ki gelen sporcuların da kafasında herhangi bir soru işaretinin de kalmaması gerekiyor. Bu da zamanlamayla alakalı birtakım düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Müsabaka sonrasında, sporcuların etkinlikleri için de birtakım düzenlemelerin de yapılması gerekiyor. Bu da elbette sponsorlarla oluyor, tanıtımla oluyor. Bunun için de ben, Edirne Valiliği’nin ve Edirne Belediyesi’nin daha aktif rol oynaması gerektiğini düşünüyorum. İnşallah bundan sonraki organizasyonlarda bu söylediklerim dikkate alınır. Hem Edirne’nin turizminin gelişmesi hem Edirne’nin tanıtımı için, bu organizasyonun sürekli geliştirilmesi gerekiyor. Edirnelilerin, biraz daha bu organizasyona katılması gerekiyor. Daha duyarlı olmaları lazım. O da bana göre spor bilincinin gelişmesi ile olacak. Spor bilincinin gelişmesi de daha çok ailenin içerisinden başlıyor. Ailenin, çocuklarına temelden verdiği spor eğitimi ile yönlendirmesi ile başlıyor. İlk önce, ailenin bu bilinci edinmesi gerekiyor ki onlardan sonraki kuşaklar da bu bilinci edinebilsin. Ancak maalesef bizim ülkemizde, spora ve sporcuya verilen değer ortada. Bu işi yaptıkça daha çok farkına vardım. Ülkemizde spora ve sporcuya gereken değer verilmiyor. Gençlere tavsiyem, şu telefonları, bilgisayarları biraz kenara bırakıp, günde 1 saat bile olsa spor yapsınlar” açıklamalarında bulundu. Adem Batuhan SEVER

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu