Yabancılaşmak

Büyük şehirler bana karmaşık gelir. Yoğundur büyük şehirde yaşayanlar, belki de birçok şeyden fedakarlık etmişlerdir buradaki yoğunluğa ve koşturmacaya uyum sağlamak için. En çok ta uykularından fedakarlık etmişlerdir muhtemelen. Çünkü büyük şehirde bir yerden başka bir yere yetişebilmek için erkenden kalkıp yola revan olmak zorundasınız. Hastaneye gitmek isteseniz bile evden epeyce erken çıkmalısınız ki sıraya girip muayene olabilesiniz ya da tahlil yaptırabilesiniz.

Büyük şehirde yaşayan tanıdıklarımla konuştuğumda bu yoğunluğu ve koşturmacayı kabul etseler de, daha sakin bir yere taşınmak ta istemiyorlar, bu durumu içselleştirmişler adeta. Kendi kendime düşündüğümde, bunun kabullenmek mi ya da öğrenilmiş çaresizlik mi olduğuna karar veremedim. Tabii büyük şehirde yaşamanın artıları da azımsanmayacak kadar fazla. İstediğiniz veya aradığınız ne varsa daha rahat ulaşabiliyorsunuz. Bu bir tiyatro oyunu olabilir, bir giysi, kitap veya sinema filmi, alanında çok iyi uzmanlaşmış bir hekim de olabilir. Bu yoğun tempo bakış açısını, insan algılarını da farklı şekilde etkiliyor olabilir. Üstelik son yıllarda ülkemize yoğun bir göçmen akınını da düşününce, farklı dinamiklerin de belirleyici olabileceğini düşünmemek mümkün değil. Teknoloji mi yoksa bu yoğun tempo ve değişim mi etkili oldu tam karar veremesem de, günlük konuşma dilimizin de özellikle gençler arasında hızlı bir değişime uğradığı da görülüyor.

Arkadaşlarla birkaç hafta önce İstanbul’a gitmiştik. İşlerimizi çözümledikten sonra buraya kadar gelmişken belki bir şeyler de alırız, ya da en azından bir bardak çay kahve içeriz diye en yakın alışveriş merkezine girdik. Kısa bir tur yaptıktan sonra sıra çaylarımızı yudumlamaya gelmişti. Biraz da yorgun olunca, en yakın kafelerden birine girip çay siparişi verirken orada çalışan genç bir kız “Burada çayın fincanı yetmiş beş lira” diye söyleyince yorgunluğumuza rağmen, oradan ayrıldık. Bu defa ünlü bir kahve zincirine ait başka bir mekana geldik. Buradaki çay fiyatlarını öğrenmek için kasaya yöneldim ve sordum. Kasanın başında duran genç bir delikanlı “Short fincanın fiyatı 25 TL, cool fincanın fiyatı da 50 TL.” diye söyleyince bütün yorgunluğumun ve stresimin üzerine böyle bir açıklama, suratımın asılmasına ve ciddiyetimin tamamen geri gelmesine sebep oldu. Kasadaki gence;”Bu söylediklerin de ne demek, hiç bir şey anlamadım!” dedim. Genç, bana İngilizceden anlamadığımı ima eden sözcüklerle karşılık verdi. Ben de ona kendisinin İngilizceyi bile doğru kullanmadığını söyleyince; şaşkın bir ifadeyle, “Burada konsept böyle!” dedi.

Büyükşehir olmak, metropolde yaşamak, farklı kültürlerle iç içe hayat sürmek, Türkiye‘de yaşadığımızı ve anadilimizin Türkçe olduğu, burada yaşayan yabancıların da bize uymak zorunda olduğu gerçeğini değiştirmez. Fransa’ya gittiğinizde oranın dilinden başka hiçbir şey konuşamıyorsunuz, başka bir dilde soru sorduğunuzda cevap vermiyorlar veya Fransızca cevap veriyorlar. Tabelalarda Fransızcadan başka dil kullanılmıyor.

Biz Türkiye’de yaşıyoruz. Lütfen dilde, kültürde ve yaşamın her alanında değerlerimize bağlı kalarak, kendi kendimize yabancılaşmak yerine varlığımızı korumanın, dilimize sahip çıkmanın, kimliğimize sahip çıkmak olduğunu unutmayalım.

Sevgiyle kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu