Gülümseyin! Çekiyorum

Mayıs ayı, şehir meydanında bir heykelin önünde fotoğraf çekerken sağdan soldan çıkan araç ve insanların geçip gitmesini beklemek gibiydi. Seçimi, bayramı, özel gün kutlamalarıyla kalabalık seliydi. Bitmedi, gitti. Her ne kadar ortaokul sıralarında kış dönümünden sonra kuzey yarım kürede günlerin uzamaya başladığını öğrenmiş olsak da bu yıl yaşadığımız deprem felaketiyle ne güdük şubat ne de seçim tarihinin belirlendiği mayıs ayı geçmek bilmedi.

Birbirine karşıt kavram olan gece ile gündüz bile birbirine eşitlenmeye uğraşırken seçim sonuçları; ülke haritasında her ne kadar kırmızı ve sarı renklerle ifade edilse de ülke insanlarını siyah ve beyaz gibi derin ayrılıklara düşürdü. Öyle ki iyimserlikte en önde gidenimiz bile bu derinliğin gün geçtikçe genişleyeceğinin bilincinde. Siyahlar, kendi aralarında kara diyenlerle; beyazlar, ak diyenlerle didişir oldu.

Fotoğrafçılıktaki perspektif kavramında olduğu gibi insanlar da; olan olaylarla arasındaki mesafeye ve olayların boyutlarına göre bir ölçüt alarak düşünürler. Nasıl ki cisimlerin gözümüze yakınlığı, uzaktakilere göre daha büyükse; pazar tezgâhındaki fiyat etiketleri de bir işçiye patronundan daha astronomik görünecek. Göz hizamızın aşağısında ya da yukarısında olup olmamasına göre değişecek.

Bir fotoğrafta gördüğünüz kedi, ne kadar küçükse fotoğrafçı o kadar uzaktadır ya bu ters orantı; deprem bölgesinin dışında yaşayanların enkazlara, yurtdışında yaşayan yurttaşın seçime, hali vakti yerinde olan hanelerin ekonomiye olan mesafesi için de geçerlidir. Bir fotoğrafçının, fotoğrafını farklı açı ve mesafelerden çekerek bize gerçekte olduğundan daha farklı gösterdiği gibi bizler de aklımızın deklanşörüne basıp yaşadığımız dönemi üstelik aynı coğrafyada bambaşka açı ve mesafelerden çekiyoruz. Hepimiz adeta Kapadokya Bölgesi’ne gezmeye gelen Uzakdoğulu turistlerin fotoğraf makineleri gibi siyasi görüşlerimizi boynumuza asmış memlekette olup biteni, hayat görüşümüzün çerçevesi içinde kareliyoruz. Bilir misiniz bilmem fotoğraf makinelerinde derinlik hissi yoktur. Bu derinlik hissini veren fotoğrafçıdır. Fotoğrafçılıkta, neyi nasıl çektiğiniz nasıl bir denge oluşması gerektiği önemlidir. Üstüne çok uğraşır, çalışırsanız alanınız ne kadar büyükse o kadar gerçeğe yakın görüntüler elde edebileceğiniz gibi mesafeleri kullanarak illüzyonik görüntüler de yakalarsınız. Tıpkı duvara dayalı tahta bir merdiveni, bir evden daha büyük görmeniz gibi. İşte o vakit bakış açınızı, yönünüzü değiştirmeniz gerekir. Bakış açınız değişirse hayatınız da değişir, zihninizdeki fotoğraf kareleri de…

Unutmadan; siyah beyaz fotoğraflar son yıllarda çok rağbet görse de duyguların yoğunluğunun en net yansıtan çekim yöntemidir. Hadi gülümseyin! Çekiyorum.

Dilek Özgün Vardarlı

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu