Eğitim şart şurt

Eylül geldi, takvimler yazın bittiğini gösterirken ülke insanın yüzü sararmaya, sabah ve akşam düşünceleri arasındaki fark açılmaya, hisleri birer ikişer dökülmeye başladı. Doğayla bütünleştiğinden değil; okullar açıldı.

Öğrencilere göz açıp kapayıncaya kadar geçen tatil, öğretmenlere evleri ile boş okul koridorları arasında mekik dokudukça hiç başlamamış gibi geldi. Veliler zaten korkunun ecele faydası olmadığını bilirler. Yeni eğitim ve öğretim yılıyla birlikte birkaç yenilik de geldi. Ortaöğretimde sınıf tekrarı hortladı. Sınavların ilan edildiği tarihlerde gerçekleşeceği kararı alınırken, 4. Sınıflar yani bizim zamanımızın ilkokul son sınıf öğrencilerinin, yazılı sınavları kaldırıldı. Velilere tavsiyem; ilgili değişiklikler için herhangi bir endişe duymamaları yönünde olacak. Bunu 5+3+3 sistemiyle okumuş, lisede kredili sistemin son mezunlarından, iki basamaklı üniversite sınavlarına son kez girmiş öğrencilerden biri olarak söylüyorum. Dikey Geçiş Sınavları ve Lisansüstü Eğitim Sınavlarına girdikten sonra yapılan değişiklikleri hazmetmiş bir yetişkin ya da el yazısı ile ilkokul birinci sınıfa başlamış 4+4+4 sisteminde hala okumakta olan bir öğrenci velisinin sözleri olarak da okuyabilirsiniz. Bu yıl LGS‘ye girecek öğrencilerden biri de oğlum. Gelecek yıl sınavın ismi şartları değişebilir hatta sınav tamamen kaldırılabilir de ama böyle bir haber beni ne kadar şaşırtabilir? Bu durum pazardan ya da marketten meyve alırken yaşadıklarıma çok benziyor. Hassas terazinin üstündeki poşetin içinden iki küçük elma çıkartıp yerine bir büyük elma koymam gibi. Benim istediğim o tam kiloyu değiştirip duran sistemiyle MEB’de bir türlü yakalayamıyor. Hadi ben kabzımal değilim ya MEB?

Dün sabah Atatürk Bulvarı’ndaki trafiği görünce mahalleden arkadaşlarımla yürüyerek yolunu tuttuğumuz ilkokul günlerini hatırladım. Sadece birinci sınıfa giden öğrencilerin velilerinin, doldurduğu okulun bahçesi, kız öğrencilerin örgü saçlarındaki beyaz kurdeleler, alabros kesilmiş saçlarıyla erkek öğrencilerin ceplerindeki beyaz mendiller gözümde canlandı. Okul merdivenlerinin beton tırabzanından kaya kaya parlamaya yüz tutmuş siyah önlüklü, beyaz yakalı halimizi gördüm. Yedeği olmayan önlüğümün halini gören annemin serzenişini duydum. Kantini olmayan okulumun çıkış kapısındaki bakkaldan kraker, çikolata aldığımı bakkalın en pahalı sattığı tostun bile tadını anımsadım. Okul çıkışında aynı tayfa ile ağzımızdan tek bir küfür çıkmadan bu kez evin yolunu tuttuğumuzun, akşam babamın seçip getirdiği renkli jelatin kağıtlarla kapladığım defter ve kitapların aklımda kalan belli belirsiz görüntüsü geçti. Kırtasiye malzemelerinin çeşidinin çok, mahalle kırtasiyenin olmadığı günlere döndüm. Öğretmenlerimizin, ebeveynlerimizi sadece veli toplantısına çağırdığı, sınıf perdelerinin sırayla eve yıkanıp ütülenmesi için götürüldüğü yıllardan bahsediyorum. Öğretmenler günü gelince bahçeden toplanan bir demet çiçek veya bir sarılışın kafi olduğu, Yerli Malı Haftasında her öğrencinin bir meyveyi temsil ettiği, özel günlerin dini ve milli bayramlardan ibaret olduğu 23 Nisan’da çocukça sevinçlerimizin büyük salonların, gösteri merkezlerinin dört duvarı arasına sıkışmadığı bayramlardı. Noel Baba’nın okul sınıflarına hiç uğramadığı, Cadılara sadece okuduğumuz hikâyelerin içinde karşılaştığımız günler. Sahi siz de hatırladınız mı? 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu