Dirençli kent için dirençli birey vurgusu
Ankara Kent Konseyi ve Türkiye Kent Konseyleri Birliği işbirliğinde ‘Kentsel Dirençlilik ve Katılımın Gerçeği Çalıştayı’ Ankara Kent Konseyi binasında gerçekleştirildi. Çalıştayda konuşma yapan Türkiye Kent Konseyi ve Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim’in açıklamaları katılımcıların oldukça dikkatini çekti. Yılmaz konuşmasında birçok konuya değinirken, yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerinde ‘kente karşı suçlar’ cümlesini kurmayan kimseye selam bile vermeyeceklerini belirtti.
Türkiye Kent Konseyi ve Ankara Kent Konseyi Başkanı Halil İbrahim Yılmaz yaptığı konuşmasında dirençli kentlerden bahsetti. Ortaya çıkan sorunlara yaklaşımlardaki öneme vurgu yapan Yılmaz; “Yerelin bakış açısının katılımcılık özelliğini takip ederek, temsili demokratik sisteme taşınmasının merkeze de güç katacağının, onun kapalı damarlarını açabileceğini düşünüyorum’ Yani kapalı hücreleri yerelde de açabileceğimizi. Dirençli kentler, hiçbir sorun veya krizle karşılaşmayan kentler değil aslında. Aksine sorunlar ortaya çıkmadan bunları öngörebilen, sorunları bilimsel, teknik, hukuki ve akıcı yöntemlerle çözmeye çalışan, çözüm üretebilen, beklenmedik ve ani krizlere karşı hazırlıklı olan ve alternatif çözümler ortaya koyabilen kentlerdir. Aslında hemen hurafeye başvurmadığımız kentlerdir. ‘Allah’tan geldi, ne yapalım, teslim olalım’ vesaire. O teslimiyet elbette olmalı ama bizim bahanemiz olmamalı” dedi.
“KENTE KARŞI İŞLENEN SUÇLAR DİYE BİR CÜMLE KURMAYAN HİÇ KİMSEYE SELAM VEREMEYİZ”
Yerel seçimlere de değinen Yılmaz, kente karşı işlenen suçlara değinmeyenlere selam vermeyeceklerini bildirdi. Yılmaz; “31 Mart’ta seçimler var. Bu kentte de adaylarımız var. Parti ayırt etmeksizin ‘kente karşı işlenen suçlar’ diye bir cümle kurmayan hiç kimseye selam veremeyiz biz. Bizim sorumluluğumuz; birbirlerine olan kavgası ve kentin kavgası gibi bize dayatılan politikacıların, kente karşı işlenen suçlar ve kentin geleceği ve gelecek yüzyılı ile ilgili bir tek cümle kurmadan milletin huzuruna çıkma cesaretini göstermesine rağmen, onların yüzüne karşı gülme davranış bozukluğunu tedavi etmemiz lazım bizim. Kente karşı bir tek fikri olmayan bir politikacının, kentin huzuruna çıkma cesaretini gösterememesi gerekiyor. Bu kentteki kavgaları bitirmekle ilgili bir irademiz olması gerekiyor” diye konuştu.
“ARTIK VASATA YENİLMEK İSTEMİYORUZ”
Şehirdeki rantlara da değinen Yılmaz; “Yüzde 3’lük bir alana sıkışmış olan Ankara’nın mimarisinin, nefes alınamaz bir kent haline getirdiği bir kentin yüzde 97’sinin boş, yüzde 55’inin tarım arazisi ve geri kalan kısmın bir şekilde kullanılmadığı, yüzde 3’lük bir alana sıkıştığımız ve ranta kurban ettiğimiz, rantı ve davranış bozukluğunu kurumsal hale getirdiğimiz, kolay kazanmayı ahlak haline getirdiğimiz, ‘kupon arazi’ diye tuhaf terimlerle tanıştığımız bir kent ikliminde aday olan arkadaşlarımızdan bu cümlelerle alakalı bir çözüm duymadığımız müddetçe, tebessüm etmeyeceğimizi garanti etmek zorundayız. Dar çevrelerde, küçük alanlarda, toplantılarda, duayen hocalarımızın ışığı altında, körler sağırlar birbirlerini ağırlar gibi olmayacağız. Hocamızın ışığını en uçlara, dağ köyündeki bir çobana mevzu edemediğimiz sürece yenilmeye mahkumuz biz. Dolayısıyla bu konularla alakalı cümle kuran akademisyenler endişelerini, kentteki tüm hücreleri, herkesin konuşup hesap sorabileceği bir kent dilini, bir kent sorgusunu, bir kent itirazını ayağa kalkıp örgütlemediğimiz sürece, vasata yenilmeye devam edeceğiz. Biz, artık vasata yenilmek istemiyoruz” açıklamasını yaptı.
Dirençli kentler için dirençli bireylerin olması gerektiğini vurgulayan Türkiye Kent Konseyleri Birliği Başkanı Halil İbrahim Yılmaz; “Buraya göçmüş olan, hücreleri örgütlü farklı partilerden rant uğuruna kenti kurban etmeye çalışan, davranış bozukluğunun sürekli kente bedel ödeteceği bir hikayeyi sona erdirmek zorundayız biz. Biz dirençli olmadığımız sürece, dirençli bireyler olmadığı müddetçe, dirençli kentlerden konuşamayız biz. Dirençli insanların olmadığı, itiraz eden bireylerin olmadığı, eyvallahsız, sağına soluna bakmadan cümle kuramayan bireylerin olduğu kentlerde, kente karşı işlenen suçlar bitmez, suç işleyenlere kulluk yapmaya devam ederiz. Bundan dolayı kentsel dirençlilik, kentsel sistemin ve onu oluşturan tüm sosyoekonomik ve sosyoteknik ağların bir tehdit karşısında istenen işlemleri sürdürme veya hızla geri dönme, değişime uyum sağlama ve mevcut veya gelecekteki adapte olma sistemini tanımlayan sistemleri hızla dönüştürme yetilerini ifade eder” ifadelerine yer verdi.
“100 YIL ÖNCEKİ BU KENTİN VİZYONUNA ULAŞALIM YETER”
‘100 yıl önceki kentin vizyonuna ulaşalım yeter’ diyen Yılmaz; “Kentleri ‘ben’ diyerek, ranta dayalı değil ‘biz’ diyerek sürdürülebilir bir yaklaşımla yönetebilecek iradeleri yaratmak zorundayız. Bu konuda yönetim iradesi ortaya koyup, katılımcı kültürü selamlayanlara tebessümü artırmak zorundayız. Bu konuda dirençli davrananlara karşı itiraz etmek zorundayız. Kenti karşı suç işlerken ortaya koyduğumuz hoşgörüyü, kentin menfaatine olan mevzularda da gösterelim. Kente karşı suç işlerken gösterdiğimiz motivasyonu, çözüm üretirken ve bu konuda bilinç oluştururken gösterelim. Utanmayalım, korkmayalım, konuyla ilgili cümle kuralım, itiraz edelim. Cumhuriyetin ilk birkaç on yılı içerisinde kıymetli Ankara’mızın modern ve yaşam kalitesi yüksek bir kent olması için, o yokluk içerisinde ortaya konulan iradenin hiç olmazsa yüzde 1’ini yapalım. O çaresizlik içerisinde kentin, uluslararası yarışmalarla beraber, dünyadaki bütün otoriteleri gelip bu kentin mimarisini, kentin planlanması için ortaya koyduğu iradeyi ve mücadeleyi dünya hayranlıkla seyrederken 100 yıl sonra, 500 yıl geriye gitmenin bir anlamı yok. 100 yıl önceki bu kentin vizyonuna ulaşalım yeter ve gelecekteki değil, geçmişteki vizyona sizleri tekrar davet ediyorum” ifadelerini kullandı. Damla GÖÇ AKYÜZ
