Ubuntu

Çocukluğumda bazı atasözlerini sık sık duyardım. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” gibi. Bir de özellikle kışlık hazırlıklarında çocukluğumuzda çevremizde imece usulü ile ihtiyacı olan herkese destek olunurdu.

Çocuklar sadece okulda değil, sokakta da hep birlikte oyunlar oynardı. Ayrıca farkında değildik belki, fakat kendi kendimize tiyatro oynardık. TRT’de “Uzay Yolu” diye bir dizi vardı. O diziyi büyük bir hayranlıkla izler, sonra da Uzay Yolunu kendi aramızda canlandırırdık. Oyundan sonra bir de kritiğini yapar, hayallerimizi büyütürdük. Günümüzde ise özellikle şehirlerde yaşayan çocukların ne yazık ki bu kadar imkanı yok. Özellikle büyük şehirlerde sokakta oynamak büyük bir risk. Evde sadece bilgisayarda ya da telefonda bulunan sanal oyunlar var. Evler küçüldü. Oyun oynayacak alan zaten yok denecek kadar az. Dolayısıyla birlikte oyun oynayamayan çocuklar daha bireyci oluyorlar. Yaratıcılıkları da farklı yönlere evriliyor. Çocuklara birlikte oyun oynayacakları, yaratılıcıklarını keşfedecekleri oyun alanları açmak zorundayız. Çocuklar için hazırlanan ve izlettirilen çizgi filmlerin de içeriği ile verdiği mesaj bireyciliği ve saldırganlığı daha çok teşvik eder oldu maalesef. Bunlar da süreç içerisinde toplumun diğer katmanlarına sirayet ederek insanların yalnızlaşmasının, bencilleşmesinin ve saldırganlığının önünü açmış oluyor. Belki birçoğumuz çağın gereği bu diye düşünsek de, bu davranış biçimi özellikle aşılanmaya çalışılıyor ki insanlar “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” moduna girsin.

Aynı zamanda toplumsal dönüşüm gibi görünse de, bunun hiç de masum olmayan birlik ve beraberlik ruhunu yok etmeye yönelik ortam sağladığını düşünüyorum. Bazıları paylaşımcılığımızı “şark zihniyeti” olarak niteleyebilir. Ancak bu özelliğimizin bizi biz yapan, bir arada tutan kuvvetli bağlarımız olduğunu her zaman hatırlamakta fayda olduğunu ifade etmek isterim. İşte bu noktada yazımı yine çocuklara ait farklı bir bakış açısı ile sizlere sunmak istiyorum: Afrika’da çalışan bir antropolog kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir. Ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü o meyveleri yemek olacaktır. Onlara “Haydi, şimdi başla! Birinci olan meyveyi alacak!” der. O an bütün çocuklar elele tutuşur, koşarlar, ağacın altına birlikte varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu cevabı verirler: “Biz “ubuntu” yaptık. Yarışsa idik, yarışı kazanan sadece bir kişi olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik.”

Kendi dillerindeki “Ubuntu” nun anlamını açıklarlar sonra. UBUNTU: “BEN, BİZ OLDUĞUMUZ ZAMAN ‘BEN’İM!” Bizim de çok geç olmadan UBUNTU yapmamızın zamanı gelmedi mi?

Sevgiyle ve birlikte kalın…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu