‘Karanlık bir gece yol görünmüyor’

Tarihler 7 Şubat 1973’ü gösterdiğinde TBMM’den bir karar çıkar. Kararda; ‘Maraş şehri, Millî Mücadele’deki fedakârlığından ötürü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde “kahramanlık” payesiyle ödüllendirilir ve şehrin adı bundan sonra “Kahramanmaraş” olarak adlandırılır. Böylece, dünyanın sayılı madalyalı şehirlerinden olan Maraş, hem İstiklal Madalyası hem de kahramanlık unvanıyla taçlandırılmış olmaktadır’ denilerek, Maraş’a Kahraman unvanı verilir.

Tarihler 6 Şubat 2023’ü gösterdiğinde ise gece saat 4.17’yi gösterdiğinde Kahraman unvanıyla adeta bütünleşen Maraş, uykuda büyük felakete yakalanır. Büyük felaketler de hep uykuda yakalar ya insanı… En savunmasız olduğun hiç beklemediğin bir anda. O 7,7 büyüklüğündeki felaket Kahramanmaraş’ın yanında Urfa’yı yakalar. Ve Adana’yı ve Diyarbakır’ı ve Adıyaman’ı ve Osmaniye’yi, Hatay’ı, Kilis’i, Gaziantep’i, Malatya’yı…  Milli mücadelede gösterdiği fedakârlığı gösteren bütün ülkede olduğu gibi güzelim, kahraman şehirlerimizi ve yurttaşlarımızı yakalar 7,7’lik felaket. Maraş’a ve ülkemin bütün illerine artık verilen yas kararıdır.

***

Bize taaa Edirne’den düşen ise felaket bölgesinde bulunan önce tanıdıklara, akrabalara ulaşıp durum sormak, sonra onların da tanıdıklarına ulaşabilmek kalır. Sonrası elimizden ne gelirse, çorbada tuzumuz olsun diyerek gönülden gönüle giden görünmeyen yola koyulmak olur. Kilometrelerle ölçülen yola ise yardımlarımızı, yardım edebileceklerimizi yollamak olur.

Şimdisi ise gelen haberlere bakıp dua etmek, ağlamak, ağıtlar yakmak kalır ele… Felaketin üzerinden geçen 80’inci saattir…

***

Biz millet olarak duygularımızı türkülerle anlatırız. Bizim, bizi anlatan türkülerimiz vardır. Kimi içi deler geçer, kimi içerideki mutlu insanı dışarıya çıkarır. İçi delip geçen dediğimiz türküler ve sesler zamanla ağıt özelliğine erişir. Hatta bazı bazı sadece türküler değil, şarkılar da ağıtlaşır. Örneğin, 98 yılının 27 Haziran tarihinde meydana gelen Adana Ceyhan depremini yaşayanlar, yine 27 Haziran 98 tarihinde vefat eden Kerim Tekin’in ‘Kar Beyazdır Ölüm’ şarkısını dinlerken o günlere dönerler. Kar beyazdır, artık Ceyhan depremini yaşayanlar için ağıttır.

Bizim türkülerimiz vardır. Öyle ki yaşadığımız deprem felaketini komşu Yunanistan da hazırladığı klipte yine bizim türkümüz olan bir Karadeniz türküsü ‘Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim’ ile anlatır bizi.

***

Bağlama hocam Hikmet hoca-kulakları çınlasın- acılar yaşayan, yaşanan acıları kendi acısı gibi yaşayanların yazdığı ve seslendirdiği türkülerle dinleyeni daha fazla etkilediğini, bu özelliklere sahip insanların duygularının sesine, tezenesine yansıdığını söylerdi.

Ben en acı günümde de en mutlu günümde de duygularımın temsilcinin türküler olduğunu hissederim. 6 Şubat’ta gece vakti yaşananlar, yağan kar ve zorlaşan arama kurtarma çalışmaları, her geçen saniye daha da değerlenen ve tıpkı hava gibi ağırlaşan zaman… Olan biteni izlerken, takip ederken ‘Karanlık bir gece’ diye yorumlarken zihnimde…  Kulağıma Selda Bağcan’ın içi delen, Musa Eroğlu’nun ise sakinleştirip, umut veren sesi birleşiyor. Karanlık bir gece yol görünmüyor, yürüyorum dikenlerin üstünde… Dedim ya her türkü ülkemde yaşanan felaketlerin ardından ağıtlaşır diye.

***

‘Yürüyorum dikenlerin üstünde’ türküsünün söz yazarı Hasan Kaplani’dir. Aşık Kaplani’nin bir birinden değerli, belki O’nun yazdığını bilmeden dinlediğimiz türküleri vardır. Kaplani verdiği bir röportajda, ‘Yürüyorum dikenlerin üstünde’ türküsünün hikâyesini; “Bu türküyü ben 1981 yılında yaptım. 1980 yılında ülke bir askeri darbe görmüştü. Ardından oluşan ortamın bir türküsü bu” sözleriyle anlatmış. 80 darbesi gibi ülkemizde meydana gelen felaketleri anlatırız türkülerde. Felaketlerin şekli değişse de türkülerin hissettirdikleri değişmez elbette.

Hasan Kaplani der ki yazdığı türküde:

 “Karanlık bir gece yol görünmüyor

Yürüyorum dikenlerin üstünde

Kara çalı bana aman vermiyor

Güneş erken doğup şafak sökmüyor

Gökteki bulutu söküp atmıyor

Ay karardı bize ışık tutmuyor

Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyım

Sonlanmadı menzil ile durağım

Belki çok yakınım belki ırağım

Yaralandı parça parça ayağım

Yürüyorum dikenlerin üstünde yaralıyam”

***

Bizim acılarımız aslında sanıldığının da aksine dilsiz değildir.

Şuanda deprem bölgesinde yankılanan ağıtlar, yardım çığlıkları bir gün bir türküye dönüşecektir, ama bence türkünün de ötesinde yazılanlar artık ağıt özelliği taşıyacaktır. Bu günleri yaşayan bizler, o türküleri dinlerken yaşanan bu günlere döneceğiz ve bu bizim hep iç yolculuğumuz olacak.

Diyecek pek bir şey de yok, ‘Yastadır ey deli gönül’…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu