Büyüyen Beklentiler

 

Uzun süren Ak Parti iktidarının bir türlü rayına oturtamadığı işlerden, kanaatime göre, en önemli olanı eğitim ve öğretim işleridir. Bunun sebebi, iktidarı süresince altı Milli Eğitim Bakanı değiştirmiş olmasıdır. Mevcut iktidarın Milli Eğitim Bakanlarını Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz ve Ziya Selçuk şeklinde sıralayabiliriz. Her yeni bakan, yeni umut ve beklentilerle gelmiş, ancak hiçbiri, eğitim sistemimize çağımıza uygun kalıcı bir yapılanma getirememiştir. İçlerinde eğitim alanından gelenler de bulunmakla beraber, bunun gerçekleştirilememesi Türk siyaset tarihinin düşündürücü bir noktasıdır. Ülkemizin gerçeklerine ve çağımızın isterlerine uygun bir eğitim sistemi neden kuramıyoruz? 

Ziya Selçuk’un Milli Eğitim Bakanlığı’na atanması başta eğitimciler arasında olmak üzere kamuoyunda bir heyecan ve beklenti dalgası oluşturdu. Eğitimin içinden gelmesi, insanlarla iletişimdeki becerisi, yumuşak üslubu, yakın çalışma arkadaşlarının daha ilk günlerde olumlu yönde görüşler bildirmeleri, bu heyecan ve beklentileri daha da büyüttü. Doğrusunu isterseniz ben de heyecanlandım ve bakanı yakın takibime aldım. Kanaatime göre ilk çıkışını 2023 Eğitim Vizyonu belgesiyle yaptı. Bu belge, içerdiği düşüncelerle ilgili eleştiri hakkımız saklı olmakla beraber, eğitim üzerinde düşünceleri ve arayışları olan bir bakanın görüşlerini yansıtması bakımından önemli bir belgedir.

Ziya Selçuk’un ikinci çıkışı, Ortaöğretim Tasarım Belgesi’dir. Ülkemizde son aylarda eğitimle ilgili en önemli gelişme, bakanın İstanbul Borusan Asım Kocabıyık Meslek ve Teknik Anadolu Lisesi Konferans Salonu’nda düzenlediği “ Lisede ne yaptık?” başlıklı toplantıda bu belgeyi tanıtmasıdır.

Bu belge de sayın bakanın eğitim üzerinde düşündüğünü ve bir arayış içinde bulunduğunu ortaya koyuyor. Bu düşünme ve arayışın geniş bir katılımcı kitlesi ile paydaş gurubunun katkılarıyla gerçekleştiğini söylemesi de belgeyi daha önemli hale getiriyor. 

Getirilen yeniliklerin başında liselerde derslerin azaltılması geliyor. Buna göre 9. sınıfta 15-16 olan ders sayısı 8’e, 10. sınıfta 15-16 olan ders sayısı 9’a, 11. sınıfta 12-15 olan ders sayısı 9’a, 12. sınıfta 12-15 olan ders sayısı 7’ye düşüyor. Ders sayılarının azaltılması kuşkusuz olumlu bir gelişmedir.

Ders sayılarının azaltılma sebebi olarak öğrencilerin birçok konuyu yüzeysel olarak öğrenmelerinin onlara bir fayda sağlamadığı düşüncesi gösterilmiştir. Sayın bakan bu konudaki görüşlerini anlatırken güzel bir benzetmeye, çukur – kuyu benzetmesine başvurmuştur. Çocuk birçok çukur kazabilir, ama suyu bulamaz; çünkü su derinde, kuyudadır!

Bununla beraber bu görüşe katılmak mümkün değildir. Bir meslekte derinleşmenin yeri, öğretim kademelerindeki lise düzeyi değildir. Derinleşmenin yeri üniversitede lisans, hatta Yüksek Lisan ve Doktora programlarıdır.     

Her lisede bir kariyer ofisinin kurulacağı, öğrencilerin eğilimleri ve yeteneklerinin bu ofislerce belirleneceği ve lise son sınıfta bunlara uygun yönlendirme yapılacağının belirtilmesi eğitimin özüne uygun bir uygulamadır. “Bizim çocuklarımızın da ilgilerine ve yeteneklerine uygun olan alanlarda derinleşmeye ihtiyaçları var. Böyle baktığımızda paydaşlarımızdan bir diğeri anne, babalar da soruyor. Diyorlar ki,   ‘Çocuklar sabahtan akşama kadar soru çözüyorlar’. Peki günlük yaşamda bir sorunla karşılaşınca neden afallıyorlar?”.         

Lise son sınıfın, öğrencinin öğrenimi boyunca yaptığı, ödev, uygulama ve sunumları ortaya koyma ve sergileme sınıfı olması da yeni bir düşüncedir. Yine lise son sınıfın bir üniversiteye hazırlama sınıfı olarak görülmesi öğrencinin lehine bir uygulama olacaktır.

Tanıtım toplantısında bütün bu yenilikleri “zamanın ruhu”na uymak istedikleri için yaptıklarını söylemesi de olumlu bir ifadedir.  Bilim ve teknolojinin bu kadar ilerlediği bir zamanda bunları dikkate almayan, zamanın akışına uymayan bir eğitim sisteminin başarılı olması şöyle dursun, varlığını sürdürebilmesi bile mümkün değildir.

Bütün bu yeniliklerin uygulanabilmesi için öğretmenlerimizin sisteme uygun yetiştirilmesi gerektiği açıktır. Bunun bilincinde olan bakan, tanıtım toplantısındaki konuşmasının beş yerinde öğretmenlerimizin yetiştirilmesinden söz etmiştir; ancak bütün dikkatime rağmen nasıl yetiştirileceğine dair bir cümlesine bile rastlayamadım. Aslında öğretmenlerimizi bir programın uygulanması için değil, bütün ülkemizin geleceği için iyi yetiştirmeli, maddi ve manevi bakımdan donatmalıyız. Yoksa bir düşünürün dediği gibi “öğretmenini ihmal eden bir ülke intihar ediyor” demektir.

Gelelim benim için en nazik noktaya. Ortaöğretim Tasarım Tanıtım toplantısında yaklaşık bir saat konuşan bakan, sadece bir yerde “sanat” kelimesini kullandı!.. “Estetik” kelimesini ise hiç duyamadım… Hele felsefe ve tarih derslerinin seçmeli duruma düşürülmesi benim için erken psikolojik yıkımın başlangıcı oldu… Bir de “…biz iki taraflı bir çocuk istiyoruz” dedi. Bir tarafı, bir kanadı baştan kırık olan bir kuş nasıl uçar bakanım?…

Beklentileri büyütüp de yerine getirmemek, psikolojik yıkımları daha da büyütür.

      

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu