Ayaklarıyla düşünenler

“Korkmuyorum. Ama çevremdeki herkes korktuğu için benim de korkmam gerektiğini düşünüyorum. Sonunda bu düşünce beni korkutmaya kadar varıyor.” der Zülfü Livaneli, Engereğin Gözündeki Kamaşma’da

Korku, hayatımızın tehdit altında olduğunu hissettiğimiz anda ortaya çıktığı gibi ihtimaller dahilinde de ortaya çıkacak kadar güçlü bir duygudur. Öyle ki gölgesi; nefes alıp verişimizi, kalbimizin ritmini kolayca değiştiriyor. Elimizin ayağımıza dolanmasına yetiyor.

Atalarımızın aklını alan; karanlığın ötesinden işittiği çıtırtılar, gökyüzünde gördüğü zikzaklı ışıltılar, karanlıkta dokunduğu karaltılar geride kaldı. Gel zaman git zaman, insanoğlu korku sayesinde  güvenli barınaklar inşa etti, gökyüzünün dilini öğrendi, aydınlatma araçlarını icat etti.

Korku boş durur mu? Değişen dünya düzenine o da ayak uydurdu. Gücün simgesi oldu, kocaman bir ordu kurdu. Padişah tebaasını canıyla, derebeyi köylüyü malıyla, kapitalist işçiyi açlıkla din adamları kulu cehennem ateşiyle korkuttu. Belki bu topraklarda şimdiye değin gelen, düşüncelerini haykırmış, en özgür insan; Timurlenk’in Beni nasıl bilirsiniz?” sorusuna “Cemaat, tabutun başında el bağladığı zaman” şeklindeki ironik cevabıyla Nasreddin Hoca’dan başkası değildir.

Aynı toprak parçasında bir arada yaşayan insanlar toplumu birbirlerinden korkarak oluşturmuş olamaz mı? Doğadan korunmak için bıçak, kılıç, silah üreten insan; elindeki aracı başka insana ilk ne zaman doğrulttu? Yazılı kanunlar yasalarla, cezalar baskılarla çoğalırken ideolojiler; insanları toplumdan dışlayıp, ötekileştirerek eksiltir oldu, modern dünya tehdide doydu. Kalabalıkları korkutanların da bir korkusu olabileceğine dair hiç kimse kafa yormadı. 

Günümüzde tüm varlığıyla aramızda dolaşmaya devam eden korku, kaslı kuvvetli bir dev, canavar olarak tasvir edilirken pelerinli, yüzü tanınmaması için maske takan bir anti kahramana dönüştü. Haliyle esgalini çıkarmak güçleşti. Hiçbirimiz kim olduğunu bilmiyoruz. En yakınımızda ki kişilerden şüpheleniyoruz. Aramızda; gözü karalar, elinde kılıçtan keskin kalemler tutanlar kadar Habeşli Süleyman gibi çevresinde herkes korktuğu için korkması gerektiğini düşünüp korkuya kapılanlar da var. Hiç de azımsanmayacak sayıdalar. Bir de ilkel çağlarda yaşayan atalarından miras kalan tepkiyi verenler var, onlar kaçıyorlar.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu